Esselamun Aleyküm Hoş Geldiniz
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Esselamun Aleyküm Hoş Geldiniz


 
AnasayfaPortalliAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Filistin Davamız

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Filistinliyiz
Admin
Filistinliyiz


Mesaj Sayısı : 250
Kayıt tarihi : 10/10/07

Filistin Davamız Empty
MesajKonu: Filistin Davamız   Filistin Davamız Icon_minitimePerş. Nis. 24, 2008 11:52 am

[size=10pt]Gazze: Zamanımızın Auschwitz’i[/size]
[ 22/08/2007 - 08:28 AM ]

Filistin Davamız DataFiles%5CCache%5CTempImgs%5C2007%5C2%5Cmainpage_news_2007_august_22_gazze_sokaklari_300_0

Filistin Enformasyon Merkezi

Halid Amayire

1939 Eylül ayında Polonya’yı işgal etmesinden bir yıl sonra, 1940 yılında Nazi Güçleri 500.000 Yahudi’yi yüksek duvarlarla örülü Varşova Getto’suna gitmeye zorladı. Sürülenlerden on binlercesi açlık ve hastalık nedeniyle öldü. Sonuçta 300.000 Yahudi genel olarak Polonya’nın batısındaki Treblinka ölüm kampına gönderildi.

Şimdi aynı şekilde İsrail, Gazze Şeridi’ne yaşayan bir buçuk milyon çaresiz Filistinliyi tıpkı Varşova Getto’sunda yaşanan şartlara benzer bir cehenneme çeviriyor. Gazze toplama kampı sadece duvarlarla örülmüş değil; aynı zamanda her türlü baskı yöntemine maruz kalıyor. Elektrikli duvarlar, önce vurup sonra soru soran tetikçi, mutlu Gestapo tipli Yahudi askerlerin bulunduğu gözetleme kuleleri bunlardan birkaçı.

Dahası, binlerce İsrail askeri, nefes aldırmamacasına Gazze’yi çepeçevre kuşatmış durumda. Bu askerler, çalışmak veya yiyecek aramak için İsrail’e girmeye çalışan ve Gazze dışına çıkmak isteyen herhangi bir Filistinli’yi ateş açarak öldürebiliyor.

Filistinli Çocuklar Ekmek ve Çay ile Yaşıyor

Nefret dolu duvarların yakınlarında futbol oynayan Filistinli çocuklar bile rutin olarak “dünyanın en ahlaklı ordusu (!)” tarafından kurşunlanarak parçalara taze kanlarıyla toprağa düşebiliyor.

Bu soykırım düzeni neticesinde binlerce Gazzeli vatandaş anemiden kaynaklanan hastalıklar ve kötü beslenme nedeniyle hayatını kaybediyor. Bunların dışında bir çok çocuk da çoğunluğunu ekmek ve çayın oluşturduğu tamamen yetersiz yiyecekle hayatta kalmaya çalışıyor.



Bu hafta, bu satırları kaleme alan yazar Gazze’deki birkaç aile ile görüştü ve çocuklarıyla konuşmak istediğini söyledi. Aldığı cevap oldukça korkutucu ve dehşet verici idi. 10 çocuk ile konuşma fırsatım oldu ve bunlardan yedi tanesinin geçen hafta boyunca çay-ekmek ve biraz da domates dışında başka bir şey yemedikleri gerçeğiyle şoka uğradım.

Yetişkinler, özellikle de anne-babalar karşılaştıkları trajedinin boyutlarını açığa vurmak istemiyorlar. Bu aileler kısa ve özlü olarak sadece “Elhamdulillah-Allah (cc)’a hamd olsun” diyorlar. Ancak bunu söylerken çıkardıkları ses tonu kendilerinin gerçekten ciddi bir rahatsızlık ile karşı karşıya oldukları gerçeğini saklayamıyor.

Gazze Şeridi’nden Dünya’daki en büyük toplama kampına

Gazze Şeridi’ne yönelik acımasız ambargo, Hamas’ın deniz kıyısındaki bu küçük bölgeyi kontrol altına aldığı Haziran ortasından itibaren başlamış değil. Hamas, Amerikan dolarları ve silahlarıyla donanan Muhammed Dahlan’ın başkanlık ettiği el-Fetih güçlerini, İsrail ve Amerika yönetiminden bir ödül kazanmak için Hamas liderlerini katletme planlarının açığa çıkması akabinde bunları acı bir yenilgiye uğratmıştı.

Aslında Gazze Şeridi etkin bir şekilde, ta ikinci Filistin İntifadası’nın başladığı 2000 yılından beri kuşatma ve ambargo altında. Bu zamanda beri de Gazzeliler ürettikleri ürünleri dışarıya çıkaramıyor, ihracat yapamıyorlar.

Dahası, dünyaya Gazze’deki işgali sona erdirdiğini söyleyen İsrail, halen Mısır’la Gazze Şeridi arasındaki Rafah sınır kapısını tamamen kontrol altında tutmaya devam ediyor. Böylece Gazze Şeridi’nin dünyaya açılan tek kapısını da kapatarak burayı dünyadaki en büyük tutuklama kampı haline dönüştürüyor.

Uzun bir hikâyeyi kısaca anlatmak gerekirse şunları söyleyebiliriz: Gazze halkı Varşova Getto’larında hüküm süren şartların aynısını yaşamaya itilmektedir. Gazzelilerin çalışma yapması engellenmektedir (halihazırda Gazze’de işsizlik % 70’den daha fazla), Gazzelilerin yurtdışına çıkmasına izin verilmiyor, İsrail’e çalışmak için girmelerine izin verilmiyor, balık avlamak için dahi olsa Gazze sahiline gitmelerine müsaade edilmiyor. Gitmeleri durumunda bir milden daha fazla sahilden uzaklaşan herhangi bir tekneye İsrail silahlı gemileri tarafından ateş açılıyor.

Cani ve barbar önlemler, Gazzelilerin daha fazla yoksullaştırılması böylece bir ekmek dahi alamaz hale dönüşecekleri anlamına geliyor.

Gazze’de yaşayan halkın açlık ve yoksulluğa muhtaç edilmesiyle ilgili İsrail’in yürütmüş olduğu planın hedefi Gazzelilerin Hamas Hareketi’nin önderliğindeki demokratik seçimle gelmiş hükümete isyan etmelerini sağlamak. Ayrıca bu yolla İsrail, kurulduğu 1948 yılında Yahudi çetelerin köylerinden ve evlerinden ettiği Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkı gibi çok önemli konular da olmak üzere Filistin milli çıkarlarını rahatlıkla satabilecek yeni bir hükümetin oluşmasını sağlamak istiyor.

Gazze Şeridi’nde yaşayan halkın en az üçte ikisinin mülteci olduğuna inanılıyor. İşte tam da bu nedenlerle Gazze halkına yoğun baskılar ve zorlamalar yapılıyor ki şu an İsrail sınırları içinde olan evlerine ve köylerine dönme hakkından vazgeçsinler.

İsrail’in gayet ısrarla, hatta kesin ve etkileyici bir şekilde Gazze Şeridi’nde yaşayan insanlara karşı Nazi benzeri bir yaklaşım sergilediği ortada.

Kamuoyunu yönlendirmede mahir olan İsrail Hükümeti ise dünyanın Gazze’de tüyler ürperten soykırımın açığa çıkartılması yönünde aktif önlemler almamasını ümit ediyor. İşte bu nedenle İsrail, muhtemel uluslararası baskıdan kaçınmak için limitli sayıdaki yağ ve un gibi bazı yiyeceklerin Gazze’ye sokulmasına müsaade ediyor.

Ancak tüm bunlara rağmen Gazze’ye giren malzemeler çarpıcı bir oranda yetersiz. Ki bunlar çok sayıdaki Gazzeli çocuğun temel yiyecek ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan son derece uzak…

Ne yazık ki Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Konseyi (UNRWA) Gazze trajedisinin açığa çıkmaması hususunda mümkün olduğu kadar sessiz bir şekilde İsrail ile gizlice işbirliği yaparak dolaplar çeviriyor gibi görünüyor.

UNRWA yetkilileri habire bomboş açıklamalar yapıyorlar ve Gazze’de “bir insanlık krizi”nin kapıda olduğu konusunda uyarılarda bulunuyorlar. Ancak, BM temsilcileri sık sık bazı şeyleri olduğu gibi söylemekten de kaçınıyor. Belki de bu İsrailliler ve Amerikalarının üzülmeleri korkusundan kaynaklanıyor. Oysa bu iki kesim açık bir şekilde Gazze’de yaşanan durumla ilgili olarak “şiddetli açlık ve toplama kampı” gibi kelimeleri duymak istemiyorlar ve bunun uluslararası medyada yer almasına da karşı çıkıyorlar.

İsrail şüphesiz ki Gazze’de yaşanan bu insan yapımı trajedide başat rol oynuyor. Zira Gazzelilerin yiyecek almaları, ürettikleri ürünleri, özellikle kendi ürünlerini Batı Şeria’ya ihraç etmelerine izin vermek İsrail’in elinde. Atılacak böylesi bir adım İsrail için hiçbir şey kaybettirmeyecek; aksine Gazzelilerin kendi çocuklarını doyurmaları için biraz yiyecek almalarına yardım edecek.

Tüm bunlara rağmen İsrail, her zaman olduğu gibi, Nazilerin kurbanlarına davrandıklarından farksız bir şekilde duygusuz ve ahlaksız geleneğine açık bir şekilde sadakat yolunu seçiyor.

ABD Yönetimi, Abbas ve İsrail Kadar Suçlu

Yaşanan bu insanlık trajedisinde tek suçlu İsrail değil elbette. ABD de İsrail kadar suçlu. Zira Bush Yönetimi, İsrail’e Gazze’ye yaptığı baskıyı devam ettirmesi yönünde uyarılarda bulunuyor.

Aslında Amerikalı yetkililer Gazze’ye karşı uygulanan ambargodaki başarıları nedeniyle İsrailli meslektaşlarını tebrik etmeye devam ediyor. Gerçekten merak ediyorum. Nasıl bir politikacı ki bunlar çocukların açlıktan ölmesini seyretmekten zevk alıyorlar? Bunlar insanoğlu mu yoksa birbirlerini yiyen yamyamlar mı? Bu soru direk olarak Condoleeza Rice adlı şahsa yöneltilmeli kanaatimce. Çünkü kendisinin Filistin halkına karşı gösterdiği tavırlar, en kötü Amerikalı beyaz efendilerin kendi atalarına karşı gösterdiği tavırlardan bin kez daha kötü.

Belki de Filistin meselesiyle ilgili olarak ortaya koyduğu suç kaydından beri Rice’ın gösterdiği adalet ve ahlak hassasiyetine kapılmak saflık olacaktır. Zira tavırları, ahlaksız ve kötü karakterli olduğuna şüphe bırakmamaktadır.

Eğer, Irak’ta bir soykırım yürüten Bush Yönetimi ile Yahudi milliyetçiliği adına Filistin’de etkin bir şekilde etnik temizlik yapan İsrail, şeytani hükümetlerden sadece şeytan temelinde mazur görülselerdi bile Mahmut Abbas’ın Filistin rejimi kesinlikle ama kesinlikle mazur görülemez. Hele bu yönetim, sözde hizmet ettiğini iddia ettiği kendi halkına karşı İsrail ile fingirdeşiyor ve işbirliği yapıyorsa bunun kabul edilecek hiçbir tarafı olamaz!

İsrail’in Gazze’ye yönelik ambargoyu derinleştirmesi hususunda kesin ve açık bir şekilde cesaretlendirilmesi de dahil bu tür davranışlar; Gazze’de açlık ve baskı nedeniyle yüz binlerce insanın sıkıntı çekmesi bir dış işgalin işbirlikçiliği ve yardakçılığının karakterini ortaya koymaktadır.

Abbas ve işbirlikçilerinin Filistin halkına daha çok açıklama yapması gerektiği açık. Yine bunların Filistin halkının gönlünü almaları gerekiyor. Eğer bunlarda zerre kadar ar ve utanma duygusu kalmışsa!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://bilgisayarbolumu.forumotion.com
Filistinliyiz
Admin
Filistinliyiz


Mesaj Sayısı : 250
Kayıt tarihi : 10/10/07

Filistin Davamız Empty
MesajKonu: Geri: Filistin Davamız   Filistin Davamız Icon_minitimePerş. Nis. 24, 2008 11:53 am

Dönüş Hakkı, Filistin'in Ruhudur
[ 21/08/2007 - 05:26 PM ]
Filistin Enformasyon Merkezi



İlyas Sehhab/el-Halic Gazetesi

Bir
yandan bazı Arap devletlerinin diğer yandan da Filistin Kurtuluş
Örgütü’nün Arap-İsrail anlaşmazlığı sürecinde özellikle öze ilişkin
konularda tavizlerde bulunması, en büyük sorunlardan birini teşkil
etmektedir. Bunu, Mısır’da Camp David Antlaşması’nda, Ürdün’de Vadi
Arap Sözleşmesi’nde, FKÖ’nün Milli Misakı’nın değiştirilmesini öngören
ve gizlice Oslo Anlaşması’nın imzalanmasına yol açan FKÖ’ye bağlı
Filistin Merkez Meclisi’nin aldığı kararlar zincirinde görmek mümkündür.



Diğer
birçok mesele arasında; bu tavizler içindeki en büyük sorun;
bırakılmaması gereken tarihi sabiteler ile herhangi bir siyasi
hareketlenmede veya görüşmede bir kısmından ya da tamamından
vazgeçilmesi mümkün olan reformlar arasındaki belirleyici çizgi üzerine
büyük bir sarsıntı ve karmaşanın oluşmaya başlamasıdır. Bu sarsıntı ve
karışıklık, Filistin ve Arap karar merkezlerinde yaşanmakla kalmaz,
zamanla tedrici olarak (en büyük felaket de buradadır) Arap halkının
düşünce ve bilincine hatta vicdanına doğru hareket eder. Her ne kadar
sarsıntılar felaket noktasına gelmemiş ve geri dönülemez bir noktaya
ulaşmamış olsa da…..



Gazetenin bu dar satırları,
kendisinden taviz verilmesi ve üzerinde herhangi bir tartışmanın
yapılmasının şartlar ne olursa olsun mümkün olmadığı bütün tarihi
sabitelerin geniş bir şekilde sunumu için yeterli değildir. İşte bu
satırlar, en önemli, en büyük ve en tehlikeli olan bu kararlar üzerine
yoğunlaşmak için ayrılmıştır ki; bu da Filistinlilerin yurtlarına dönme
hakkıdır.



Bu tartışmayı duygusal ya da bilimsel olarak
değil siyasi yönden yapıyoruz. Yaşanılan siyasi gelişmelerden sonra
görüyoruz ki; aslında vazgeçilmesi salt uluslararası hukuk açısından
dahi doğru olmayan bu tarihi sabitelerimizi kolaylıkla bırakma gayreti
içine girdik. Bu, maalesef bazı Filistin ve Arap karar merkezlerinde
karşılık bulan taviz çağrılardır. Bu tür çevreler (mesela Cenevre
belgesi[1], Sirri Nesibe gibi Filistinli akademisyenlerin yaptığı
çağrılar vs.)

(İsrail’i barış sürecine daha fazla çekmek amacıyla) Filistinlileri dönüş hakkından vazgeçmeye çağırmaktadırlar.



Bu
meselede yapılan manipülasyonlardan ve çarpıtma gayretlerinden
kurtulabilmemiz için özetle ve kısaca da olsa birçok yönden bu meseleye
değinmek zorundayız. Özellikle de hukuki, tarihi ve siyasi açıdan..



İlki: Hukuki Platform



Birleşmiş
Milletler kararları uluslararası anlaşmazlıklarda özellikle de
Arap-İsrail anlaşmazlığında son derece önemlidir. Bunun en önemli
delili yaşadığımız tarih içinde kurulan “İsrail” devletinin varlığının
tamamının Birleşmiş Milletler kararlarından birine dayanmasıdır. Bu,
181 numaralı taksim kararıdır. Doğru, İsrail projesinin sahiplerinin
(uluslar arası Siyonizm ve Birleşmiş Milletler) desteği ve bu
toprakların sahiplerinin (Araplar ve Filistinliler) zayıflığı olmasaydı
“İsraili”in ayakta kalmasına tek başına bu karar yeterli olmazdı. Fakat
onların kuvvetlerinin bizim zayıflığımızla birleşmesi, taksim kararları
olmasaydı meyvesini verecek değildi.





Anlaşmazlıkta
diğer tarafın uluslararası kararla icra kuvveti arasındaki ilişkiyi
anlamasını sağlayacak şey budur (uluslar arası siyonizmle BM’nin sahip
olduğu yaptırım gücüdür). Aynı ilişki, Arapların bilmedikleri ve
görmezden geldikleri bir ilişkidir. Araplar kendi haklarını korumada,
anlaşmazlık içerisinde bulunan tarafların sahip oldukları nüfuz ve
güçten uzak bir şekilde, ahlaki yaptırım gücünün tek başına alınan bu
kararların uygulanması için yeterli olacağını zannettiler. Ardından bu
aksak dengeden ümitsizliğe düştüklerinde uluslar arası kararlarla
ilişkiye geçme ve algılama gücünü kaybettiler.



Böylece
genel Arap yenilgisinin ömrü bu çekişmede yaklaşık altmış sene uzadı.
Şu an Araplar (ve Filistinliler) tarihi Filistin meselesinde büyük
öneme sahip 194 ve 181 no’lu iki BM kararına bağlı kalmanın kıymetini
keşfederek tekrar başa döndüler. Ancak siyasi açıdan ikinci karar
birinci karardan daha önemliydi (mültecilerin dönüş hakkı). Ve ikinci
karar olan dönüş hakkımızdan vazgeçtiğimizde birinci kararın hiçbir
kıymet-i harbiyesi bulunmuyordu.



194 sayılı kararın
içerdiği haklara sıkı sıkıya sarıldığımızda taksim kararı, hayali bir
karar olmaktan çıkıp gerçekçi ve uygulanabilir bir karara dönüşüyor.



İkincisi: Tarihi Platform



Zihnimizde
canlandırdığımız birçok tarihi olaydan biri de Filistin’deki Frenk
haçlılarının iki yüz yıl kalmakla beraber nihayetinde son bulmuş
olmalarıdır. Fakat tarihî olarak bu bugünkü İsrail’e benzeyen Haçlı
devletinin iniş, çıkış ve sonra da yıkılışının tarihsel nedenlerini
nadiren araştırırız.



Buna bağlı olarak “İsrail
Devleti”nden –içerde ve dışarıda– sorumlu olanlar (İsrail’in kuruluşuna
vesile olan Batılı Devletler kastediliyor) bu ibret verici olaydan,
Haçlı Devleti’nin başına gelenler İsrail’in başına gelmesin diye
kendilerince ders çıkarmakta ve derin araştırmalara girmektedirler.



Bu
iki yüzyıllık dönemden çıkarılacak onlarca tarihi derslerden biri de
siyasi değişiklikler ve askeri baskılarla Avrupa devleti olduktan sonra
dahi bu topraklarda Filistinlilerin, nüfusun büyük oranını teşkil
ediyor olmasıdır.



Filistin’de, devletle ve coğrafya ile
alakalı olarak çevresinde pek çok siyasal ve bölgesel değişikliklerin
ortaya çıkardığı doğrudur. Fakat asli sakinleri ile bu topraklar
arasındaki sabit ilişki, Haçlı işgal güçlerinin hareketli ve değişken
unsurlarının bölgeden tamamen sökülüp atılması imkânını kendisine
vermiştir.



Bu nedenle Amerika ve İsrail herkese dönüş
hakkı dışındaki diğer barış maddeleri üzerinde serbestçe tartışabilme
imkânı tanırken dönüş hakkından vazgeçilmesi hususunda aşırı ısrarcı
olmaktadırlar. Bundan dolayı Filistinliler ve Araplar barış
görüşmelerinde ne kadar oyun dönerse dönsün ve ne kadar diplomatik ayak
oyunları yapılırsa yapılsın, dönüş hakkından vazgeçilmesinin Filistin
davasının kendisinden ve bu davanın tarihinin temel taşlarından
birinden tümüyle vazgeçilmesi anlamı taşıdığını anlamalılar.





Üçüncüsü: Siyasi Platform



Geçen
iki paragraf ortaya koymaktadır ki; İsrail ile Mısır arasında sonra da
Ürdün’le İsrail arasında gerçekleşen barış antlaşmalarında İsrail’le en
uzun sınırlara sahip bu iki devlet, İsrail’e verdikleri birçok tavizler
karşılığında dahi, ne teorik ne de sözlü olarak, 1948 ve 1967
yıllarında topraklarından askeri yöntemlerle sürülen Filistinlilerin
vatanlarına dönüş hakkını geri alabilmiş değillerdir.



Son
olarak; Arap yöneticilerinin genel insani ve sosyal haklara saygı
gösterme ve koruma alışkanlığının çok azdır. 1947’den bu güne kadar
Filistin meselesiyle alakalı bütün uluslararası kararları bir kenara
koysaydık dahi, sadece Birleşmiş Milletler’in Evrensel İnsan Hakları
Bildirgesi ve Çocuk Hakları Beyannamesi bile Filistinlilerin haklarını
korumaya yeterdi. Çünkü bu iki beyanname doğan her çocuğun sahip olduğu
isim ve cinsiyet hakkını garanti altına almış ve her insanın doğduğu
ülkede yaşama hakkı güven altına almıştır.



Bu hakların
hepsi açıktır; kanuni ve ahlaki yönden uluslararası toplum bunların
üzerinde ittifak etmiştir. Fakat bununla beraber biricik sorunumuz
Arapların Filistinlilerin bu haklarını yeterince desteklememiş
olmasıdır.



Şu ana kadar İslam-Batı çatışması üzerinden
altı yüzyıl geçmiş olmasına rağmen hiç kimsenin bu çatışmanın ömrünün
ne kadar süreceğini tahmin etmesi mümkün değil. Emin olunan şey, bu
meselenin yaşandığı topraklarda ve onun alakalı olduğu yerlerde siyaset
dalgalarının tokadının çarpmaya devam edecek olmasıdır. Bu nedenle
Araplar nihai olarak dönüş hakkına sahip olmak için toplumsal şuur
edinmek zorundalar. Direnişin geleceğini belirleme noktasında esas bir
unsur olan bu geri dönüş hakkına tutunmaları kaçınılmazdır.



Filistinliler
Filistin’e döndüklerinde (bu toprakların büyük bir kısmı İsrail ismini
taşısa da) eninde sonunda er ya da geç Filistin onlara ait kalacaktır.
Şartlar ne kadar değişse de bu böyledir. Nihai olarak işgalcilerin
Filistin’den çıkarılması tamamlandığında işte Filistin o zaman sonsuza
giden ve dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkacaktır.
____________________________________
[1]Cenevre
Belgesi: İsrailli ve Filistinlilerin yol haritası eşliğinde
aralarındaki sorunlara orta bir yol bulmak amacıyla İsviçre’nin
himayesinde oluşturulmuş bir gayr-ı resmi anlaşma taslağı. Bu belgenin
gerek İsrail’in işgal etmiş olduğu topraklardan tamamından çekilmesini
istememesi gerekse Filistin’in dönüş haklarını kendisinden vazgeçilmesi
mümkün olan bir unsurmuş gibi değerlendirmesi çeşitli insan hakları
kuruluşlarının ve Filistinli grupların sert eleştirilerine maruz
kalmasına neden olmuştur.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://bilgisayarbolumu.forumotion.com
Filistinliyiz
Admin
Filistinliyiz


Mesaj Sayısı : 250
Kayıt tarihi : 10/10/07

Filistin Davamız Empty
MesajKonu: Geri: Filistin Davamız   Filistin Davamız Icon_minitimePerş. Nis. 24, 2008 11:53 am

İhanetler Çemberinde Kudüs
[ 11/08/2007 - 10:28 AM ]

Filistin Davamız DataFiles%5CCache%5CTempImgs%5C2007%5C2%5Cmainpage_linkler_2007_august_10_mescidiaksa_300_0

Filistin Enformasyon Merkezi-Gazze

Yüce Allah'ın mübarek kıldığını bildirdiği Kudüs şehri bugün ihanetler çemberi tarafından kuşatıldığından dolayı siyonist rejimin işgali altındadır. Bu ihanetler çemberi siyonistlerin o mukaddes topraklar üzerindeki hakimiyetlerini sürdürmelerine imkan sağlamaktadır. Siyonist işgal rejiminin en büyük hamisi durumundaki ABD'ne, Kudüs'ü işgalcilerin "birleşik" başkenti olarak ilan etme ve büyükelçiliğini Tel Aviv'den Kudüs'e taşıma kararı alma cesareti veren de bu ihanetler çemberidir.

Kudüs'ün etrafındaki ihanetler çemberini oluşturanlar kendi halklarının değerlerinden uzaklaşarak siyonist işgali meşrulaştırmaya çalışanlardır. Siyonistler 1948'de Kudüs'ün Batı kesimini, 1967'de de Doğu kesimini askeri güçleri sayesinde değil bu ihanet sayesinde ele geçirmişlerdir. İşgalcilere Kudüs'ün stratejik noktalarını tutmayı amaçlayan yerleşim birimleri kurma cesareti veren de bu ihanettir.

13 Eylül 1993 tarihinde imzalanan Oslo İlkeler Anlaşması'nda Kudüs konusu ."nihai anlaşma merhalesi".ne bırakıldı. ABD yönetimi, üzerinde yoğun ihtilaf olduğu gerekçesiyle bu meselenin ."nihai anlaşma merhalesi".ne bırakılmasını istemiş ."Filistin tarafı". sıfatı taşıdıklarını ileri sürenler de kabul etmişlerdi. Oysa temel meselelerin arkaya bırakılması temeli atılmamış bir binaya çatı örmekten başka bir anlam taşımıyordu. .Bu itibarla Kudüs meselesinin "nihai anlaşma merhalesi"ne bırakılması başlı başına bir ihanetti.

Gelişmeler ABD'nin Kudüs meselesinin görüşmelerin en son merhalesine ertelenmesini istemekteki amacının ne olduğunu bütün açıklığıyla ortaya çıkardı. Bir yandan siyonist işgall yönetimi Kudüs çevresinde yeni yahudi göçmenler için yoğun bir şekilde yerleşim birimleri inşa ederken diğer yandan ABD bu mukaddes şehri bütün dünyaya ."İsrail'in birleşik başkenti". olarak kabul ettirebilmek için sinsi bir politika izliyor.

"İsrail'in birleşik başkenti". denilirken ."birleşik". kelimesinin özellikle vurgulanması belli bir amaca matuf. .Bununla Kudüs'ün 1967 Haziran savaşında işgal edilen ve BM kararlarında Filistinlilere ait olduğu vurgulanan Doğu kesiminin de İsrail'e ait olduğu ve Filistinlilerin bu bölüm üzerinde de herhangi bir hak iddia edemeyecekleri vurgulanmak isteniyor.. Bu politikayla daha ."nihai anlaşma merhalesi". başlamadan Kudüs konusunun bir oldu bittiye getirilmesi ve "elleri kolları bağlı" bir halde masaya oturmayı işin ta başında kabul eden sözde "Filistin tarafı"nın Kudüs'le ilgili tezlerini tamamen geçersiz hale getirmektir.

Zaten ABD'nin Kudüs meselesini "nihai anlaşma merhalesi"ne bıraktırmaktaki amaçlarından biri buydu. Çünkü bu yolla yüzeysel sorunlar üzerinde anlaşmaya varılması karşılığında "Filistin tarafı" sıfatıyla masaya oturanların kuyrukları kapana sıkıştırılmış olacaktı. Dolayısıyla temel meselelerin görüşülmesi merhalesine gelindiğinde kendilerini işgal yönetimi karşısında eli kolu bağlı bir halde bulacaklardı. Görüşmeleri terkedip gitmek istemeleri halinde de kuyruklarının kapana sıkışmış olduğunu görecek ve siyonistlerin istedikleri noktaya yaklaşma zorunluluğunu hissedeceklerdi.

Aslında işgalcilere bu fırsatları verenlerin bundan önce tali meselelerle ilgili anlaşmaları imzalarken sonucun buraya varacağını düşünmediklerini sanmıyoruz. Temel meseleler kesin çözüme kavuturulmadan talşi konularda anlaşmanın bir binanın temelini atmadan dört sütun dikerek üzerine basit bir çatı örmekten farksız olacağını düşünememek akıl sahibi biri için muhaldir. Ancak birtakım kişisel hırslar veya Filistin halkının davasını tarihe gömmek için kurulan hesaplar ya da İslami oluşum karşısındaki taassubun verdiği sarhoşluk onları bu noktaya çekmiştir.

ABD'nin Kudüs meselesinin "nihai anlaşma merhalesi"ne bırakılmasını istemesindeki amaçlarından biri de bu şehirdeki "yahudileştirme" faaliyetleri için işgalci siyonistlere fırsat kazandırmaktı. Filistin tarafı sfat�ylaı görüşmelere katıldıklarını ileri sürenler de bunu bile bile söz konusu teklifi kabul ettiler. .ABD yönetiminin siyonistlerin Kudüs çevresindeki "yahudileştirme" faaliyetlerine çeşitli şekillerde katkıları oldu.. En başta Kudüs'le ilgili BM kararlarını veto etmek suretiyle, ikinci olarak devlet sıfatıyla buralardaki yahudileştirme çalışmalarına maddi destek sağlamak suretiyle, üçüncü olarak da Amerika'daki yahudi nüfusun ve yahudi örgütlerinin maddi destekte bulunmaları için her türlü kolaylığı sağlamak suretiyle yardım etti.

ABD'nin şu an izlediği politikanın amacı da "Filistin tarafı" sıfatıyla "nihai anlaşma merhalesi" görüşmelerine katılacak ekip vasıtasıyla bu kutsal şehirle ilgili hile ve oyunların sonuçlandırılması ve işgal rejiminin şehir üzerindeki sultasının kesinleştirilmesidir.. ABD eğer bu amacını gerçekleştirebilirse, tıpkı Siyonizm bir ırkçılık olduğuna dair BM kararlarını iptal ettirdiği gibi Kudüs'le ilgili kararlarını da iptal ettirmeye ve böylece İsrail'in bu şehri başkent ilanını uluslararası platformda resmileştirmek için girişimlerde bulunmaya kalkışacaktır.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://bilgisayarbolumu.forumotion.com
Filistinliyiz
Admin
Filistinliyiz


Mesaj Sayısı : 250
Kayıt tarihi : 10/10/07

Filistin Davamız Empty
MesajKonu: Geri: Filistin Davamız   Filistin Davamız Icon_minitimePerş. Nis. 24, 2008 11:54 am

[size=10pt]Uluslararası Teslimiyet ve Tavizi Dayatma Kongresi[/size]
[ 11/08/2007 - 09:42 AM ]

Filistin Davamız DataFiles%5CCache%5CTempImgs%5C2008%5C1%5Cmainpage_linkler_2007_august_10_abbas_ve_olmert_300_0

Filistin Enformasyon Merkezi



Süheyle Zeynelabidin Hammad*



George Bush, İsrail’in arzusu doğrultusunda önümüzdeki sonbaharda bölgedeki krizi çözecek bir uluslararası barış konferansına davet ederken, İsrail’e 30 milyar dolarlık askeri yardım kararı aldı. Buradaki amaç Şimen Peres’in “Yeni Ortadoğu” adlı kitabında da belirttiği gibi Ortadoğu’nun İsraillileştirilmesiydi.



Arap Birliği Genel Sekreteri Dr. Amr Musa, Arapların durumunun giderek bozulduğunu, dibe vurduklarını ve yıl geçmeden Ortadoğu’nun İsrailleşebileceği ikazını yaptı. Aslında Filistin, Lübnan ve Irak’taki durumun giderek bozulmasının getirdiği korumasızlık ve Amerika’nın İsrail’e yaptığı yardım nedeniyle Araplar bu noktaya zaten geçtiğimiz yıl gelmişlerdi ama durum şu anda dibin de daha altında diyebiliriz.



Başbakan Ehud Olmert’in, 9/3/2006 tarinde İsrail’de, Yahudi Devleti’nin, 2010 yılında kalıcı sınırlarına ulaşacağını, Kudüs’ün bu sınırların içinde kalacağını ve bu kalıcı sınırlara İsrail’in kendi içinde sürdürülecek tartışmalardan, uluslararası topluluklara danışıldıktan ve Filistin tarafıyla yapılacak bir anlaşmadan sonra ulaşılacağını söyledi.



Abbas’ın Olmert’le Eriha’da buluşması, bölgeye teslimiyetin dayatılmasının geniş hatlarını oluşturmaktadır. Olmert’in Abbas için önerdiği Filistin Devleti, devlet değil, ancak İsrail yönetimine tabi, bağımsızlığı ve askeri gücü olmayan, enerji ve suyuna dahi hükmedemeyen, özellikle de Amerika’nın son askeri yardımından sonra nükleer silaha ve bölgedeki en büyük silah deposuna sahip bir devletle etrafı çevrili bir kasabaya dönüşmüş durumdadır.



Ne yazık ki, Özerk Yönetim Başkanı Mahmut Abbas, Olmert’le buluşurken Heniyye’yle görüşmeyi reddetmektedir. Biz Araplar işte böyleyiz. En sıkı düşmanlarımızla bile böyle anlaşırız, onlara haklarımızdan bir çok tavizler veririz, bizi katletmelerini ve sürgüne göndermelerini, topraklarımızı gasp etmelerini unuturuz. Ama birbirimize hoşgörü göstermeyiz, Bir Arap devletiyle diğeri arasında bir sorun yaşanırsa hemen büyükelçimizi çekiveririz. İsrail ise istediği gibi savaş açar. Örneğin geçen sene İsrail tam 33 gün süren bir savaş açtı Lübnan’a. Hiçbir Arap Devleti İsrail’den büyükelçiliğini çekmeye cüret dahi edemedi.



Arapların bu tutumu nedeniyle ABD ve İsrail sürekli taviz talebinde bulunuyor. Sırf bu nedenle şartlarına boyun eğmesini istiyor. Sonuç olarak bu ikisinin Ortadoğu’da planlarını uygulamaya yardımcı olan yine Arapların kendisinden başkası değildir.



*Suudi Arabistanlı Kadın Yazar
___________________________________
FİLİSTİN ENFORMASYON MERKEZİ
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://bilgisayarbolumu.forumotion.com
 
Filistin Davamız
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Yer Filistin
» Filistin Unutulmaycak...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Esselamun Aleyküm Hoş Geldiniz :: Filistin :: Filistin ve İntifada-
Buraya geçin: